11 Nisan 2015 Cumartesi

BMW - DDR...!!!

BMW otomobillerinin tarihinde özellikle karanlıkta bırakılmış bir dönem vardır: Doğu Alman BMW’leri dönemi…!!!

Bugün BMW tarihinde sözü hiç edilmeyen, adeta tabuya dönüşmüş bir dönem bulunmaktadır. BMW otomobillerinin Doğu Almanya’da üretildiği, hatta önemli bir kısmının Doğu Almanya’da tasarlandığı yaklaşık 10 yıllık, “kızıl karanlık” bir dönem…


Üstte: IST Models EMW 340 Kombi (1953), 1:43


Resimler: Doğu Alman tasarımı BMW 340-2 (1951)


Bunun nasıl gerçekleştiğini anlamak için, geriye dönüp BMW’nin otomobil imal etme işine giriştiği döneme bakmamız gerekir…

Daha once uçak motorları ve motorsiklet üreten Bavyera – Münih merkezli BMW firması 1928’de otomobil üretimine Eisenach’ta bulunan Dixi Otomobil Fabrikası’nı satın alarak başlar. Bu fabrika o güne dek ürettiği Wartburg marka otomobiller ile kendisine zaten belirli bir ün edinmiştir. 1920’lerde Alman ekonomisinin kötüye gitmesi ile, Dixi fabrikası hayatta kalabilmek için küçük ve ucuz otomobiller üretmesi gerektiğini görmüş ve 1927’de İngiltere’den lisans alarak Austin Seven modellerini üretmeye başlamıştır.

1928’de fabrikayı BMW satın alır ve 1929’dan itibaren üretilen Austin Seven lisanslı otomobiller BMW markasıyla ilk kez piyasaya sürülür. Bu araçlar Almanya’da best-seller olur. Austin lisansı 1932’de sona erdiğinde ise, BMW tasarımı 3/20 piayasaya çıkar; bunu 1934’te BMW 309 izler. Bundan sonra BMW bu fabrikada, ‘sporty touring’ geleneğini başlatan arabalar üretecektir: 315 (1934), 319 (1936), 321 (1938). En son çıkan bu 321 modelleri BMW’nin bugün bile kullandığı, alameti farikası haline gelmiş “double-kidney” radyatör ızgarası şekline sahip olan ilk araçlardır. Fakat BMW’ye esas şöhreti getiren model 1936’da çıkan 328 olur; bu otomobil yarışlarda da başarı kazanır.

Ne var ki İkinci Dünya savaşının çıkmasıyla, BMW fabrikaları kaynaklarını daha çok savaş ihtiyaçlarına yöneltir. Otomobil üretimi durma noktasına gelir.

Savaş bittiğinde ise fabrika tarumar haldedir; %60’ı bombalarla yıkılmıştır. Ve en kötüsü, fabrika ikiye bölünen Almanya’nın doğusunda kalmıştır…

Ancak yine de fabrikada otomobil imal etmeye yetecek kadar makine ve altyapının sağlam kaldığı görülür; ve sosyalist Doğu Alman yönetimi bu fabrikada BMW marka otomobiller üretmeye devam etme kararı alır.

Bugün BMW, pek çokları için narsist, agresif yuppiliğin, sportif şıklığın, gücün ve hızın, ve en genel anlamda rekabetçi, kapitalist Batının sembolüdür. Ne var ki, savaşın bitiminden 1952 yılına kadar üretilmiş tüm BMW otomobiller, Doğu Alman Eisenach fabrikasında üretilmiştir…

İlk önce 321 ve 326’yı üretmeye devam ederler; bu 1950’ye kadar sürer. 321 modeli Sovyetler Birliği, İsveç, Belçika ve İsviçre’ye ihraç edilir. Hatta bazı 321’ler Batı Almanya’ya sızmayı bile başarır. İlk savaş sonrası, Doğu Alman  tasarımı ise, 340 modelidir (1949 -1951). Bunu 1951 yılından üretimin sonlandığı 1955’e kadar üretilen 340-2 modeli izler. Dönemin Amerikan otomobilleri ile rekabet edebilecek nitelikte çizgileri olan 342 ve 343 ise, prototip aşamasında kalır ve BMW operasyonun sonlanmasıyla birlikte gün yüzü görmeden rafa kalkar.




Resimler: Yukardan aşağıya: Prototip aşamasında kalan 342-1, 342-2 ve 343 modelleri


Savaştan önce, BMW motorsiklet üretimini Münih’te, otomobil üretimini ise Eisenach’ta yoğunlaştırmıştır. Eisenach fabrikasının kaybı başlangıçta Batı Alman BMW’yi elinde kalan motorsiklet işine odaklanmaya iter.  Fakat Doğu Almanya’daki fabrikanın BMW amblemi ve markası ile otomobil üretmeye devam etmesi, Batı’da BMW’yi rahatsız etmektedir. Üretmedikleri arabalar için kendilerinden yedek parça ve servis desteği isteyen kullanıcılar durumu daha da çekilmez kılmaktadır.

Siyasi durum netleşene kadar yapacak pek bir şey yoktur. Özellikle savaş sırasında Nazi rejimine hizmet etmiş üreticilere o dönemde zaten hiç iyi gözle bakılmamaktadır.

Fakat bir sure sonra işler değişir. Batı Almanya, Amerikan yardımı ile ekonomik olarak tekrar ayağa kalkıp güçlendiğinde, BMW de, doğudaki kardeşine yüklenecek gücü bulur kendinde. Öncelikle Batılı BMW de otomobil endüstrisine yeniden giriş yapar. 1951’de BMW 501 piyasaya çıkar. Ayrıca Düseldorf’ta bir mahkemeden BMW markasının kullanım hakkının Münih merkezli şirkete ait olduğuna dair karar çıkartılır. Bunun sonucunda, Eisenach firması 1952 yılında, ürettiği arabaların markasını BMW’den EMW’ye çevirir (Yani “Bayerische Motor Werke” yerine, “Eisenach Motor Werke” olur). Amblemdeki mavi rengi de devrimin güzel kırmızısına çevirirler.





Sonuçta 1955’te üretim tamamen sonlanana kadar 21.249 adet BMW/EMW 340 modeli üretilir ve bunların 8510 tanesi ihraç edilir. İhracat Finlandiya, SSCB, Danimarka, Norveç, Polonya, Belçika ve Yunanistan’a yapılır.

Ancak 1950’lerin ortasına gelindiğinde Doğu Alman hükümeti iç pazara odaklanmak, halk ve işçiler için küçük ve ucuz arabalar üretmek yönünde karar alır. Bunun sonucu olarak BMW/EMW gibi ihraç pazarına ve içerde de devlet seçkinlerine hitap eden lüks araçları üretmekten vazgeçer.

Kaynak: 


Anlatıya uyarlayarak çeviri: Aren Kurtgözü 

23 Ağustos 2011 Salı

Sergileme Ünitesi


Geçen sene IKEA'dan aldığım kabinli resim çerçevesini uzun zamandır sergileme amaçlı değerlendirmek istiyordum. Biraz boş vakit ve küçük bir ilham bir araya gelince, resimdeki çalışma ortaya çıktı.

Kare biçimli bu çerçevenin öndeki camı ile arka fonu arasında yaklaşık 2,5-3 cm'lik bir boşluk bulunuyor. Bu derinliği, model arabaları yerleştirmek için kullanma fikrini, önceki kayıtlarda Sanco bize anlatmış, Matchbox RW otomobiller için hazırladığı seti detaylarıyla paylaşmıştı. Benim hedefim ise, biraz daha dioramik bir düzenleme yapmaktı. Bunun için aklıma elimde hazır bulunan 3 adet tramvayı kullanmak geldi. Bu tramvaylar Models of Yesteryear serisinden bir Matchbox çift katlı model, Siku üretimi daha modern, körüklü bir model ve Grell üretimi eski bir Alman modelinden oluşuyor. Açıkçası bu 3 modelin arasında belirgin ölçek farkları bulunmasına karşın, tematik anlamda bir arada durabileceklerini düşündüm.

Neler yaptım? Öncelikle fonda kullanmak için bir resim aradım. Bunu Jason Lutes'un iki büyük savaş arası Berlin'i anlattığı "Berlin: City of Stones" adlı çizgi romanında buldum. Tam sayfa bir şehir ilüstrasyonuydu bu. Sayfayı renkli fotokopi ile, gramajı yüksek, parlak kağıda bastırdım. Paspartu olarak uygun renkte bir Canson tabakası alarak fonu tamamladım. Fonun önünde, tramvayların duracağı üç adet zemini, fotobloktan kestiğim parçalarla oluşturdum. Dekoru tamamlamak için bu parçaları tuğla ve mozaik taş desenli kartonlarla kapladım. Böylece kentsel bir çevrenin işaretlerini de sergi ünitesine katmış oldum. Denge problemi nedeniyle üniteyi duvara asmak istemedim. Daha ziyade masa üzerinde sergilenebilen, kendi kendine ayakta duran bir ünite olsun istedim. Bu yüzden çerçeve ünitesinin alt yüzeyine çekmecelerin sessiz ve yumuşak kapanması için kullanılan lastik pabuçlardan yapıştırarak stabilite sağladım. Yine de, üniteyi arkası duvara yakın olacak şekilde koymayı ihmal etmedim.



Bu ilk denemeydi. Şimdi planım, bu ünitelerden birkaç tane daha alıp, daha detaylı ve ilginç çalışmalar tasarlamak...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

ÇOK YAKINDA!!!


>>> VW Karmann-Ghia: Dünyanın En Yavaş Spor Otomobili



>>> Matchbox Routemaster Otobüs Serisi



>>> Eski / Yeni: 2000'lerde Matchbox tarafından yeniden üretilen modellerin Lesney dönemindeki orjinal versiyonlarıyla karşılaştırması

>>> Majorette: Matchbox'ın Fransız Kardeşi...

8 Ağustos 2010 Pazar

Havalı Chrysler!




Chrysler Airflow (hava akışı), Amerikan otomotiv tarihi açısından bir kilometre taşıdır. 1934 - 1937 yılları arasında üretilmiş olan bu model, "streamline" tasarım anlayışının ilk uygulandığı otomobildir. Ticari anlamda başarısızlığa uğrayıp, kısa sürede üretimden kaldırılmış olmasına rağmen, yenilikçi anlayışıyla izleyen yıllarda Amerika'da yapılan otomobil tasarımlarının öncüsü olmuştur.

1930'larda başta Amerika olmak üzere tüm dünyayı sarsan Büyük Bunalım'dan çıkış için uygulanan yöntemlerden biri de, tüketiciye yepyeni ve fütüristik bir yaşam tarzı vaad eden "streamlining" tarzının tasarımda yoğun olarak kullanımıydı. Temeli havacılıktaki bilimsel ilerlemelere dayanan "streamline" anlayışı, hareket eden nesnelerin hava direncini en aza indirecek şekilde tasarlanmasını amaçlıyordu. Buna göre, akışkan hatlara sahip, su damlası biçimli nesneler, düşük sürtünme katsayıları sayesinde en verimli ve hızlı biçimde işlev görmekteydi. Taşıt araçları gibi hareketli nesnelerde anlamlı sonuçlar verebilen bu tasarım tarzı, kısa sürede bir modaya dönüştü ve tel zımbadan kalem açağına dek her tür nesneye ayrım gözetmeksizin uygulanmaya başlandı. Zira, "streamline" görsel anlamda yeniliğin, konforun, modenliğin ve ilerleme düşüncesinin sembolü haline gelmişti.

İşte bu tasarım anlayışının ilk uygulandığı taşıt araçlarından biri, adından da anlaşılacağı gibi, Chrysler Airflow modeliydi. Chrsyler Corporation'ın 1934 yılında piyasaya sunduğu bu model, dönemin otomobillerine kıyasla belirgin biçimde farklıydı. Geriye doğru kavisli radyatör panjuru ve ön camlar, ön kaputa entegre farlar, arkaya doğru damla biçimi almış yolcu kabini ve kasanın altına gizlenmiş arka tekerleri ile bambaşka bir otomobil kavramını yansıtıyordu. Chrysler, bu otomobili geliştirmeden önce inşa ettiği rüzgar tünellerinde 1930 yılına dek yaklaşık 50 değişik modelin performansını denemişti. Bu deneylerde elde edilen ilginç bulgulardan biri, dönemin "iki-kutu" otomobil tasarımlarının aerodinamik açıdan olabilecek en kötü sonuçları vermesiydi. İki-kutu tasarım anlayışı, önde motor kaputunun oluşturduğu dikdörtgen prizma ile onun arkasında yolcu kabini olarak işlev gören daha büyük, ikinci bir dikdörtgen prizmadan oluşuyordu ve dönemin tüm otomobilleri aşağı yukarı bu temel yapıya sahipti. Rüzgar tüneli denemelerinde "iki-kutu" otomobillerin performansı o kadar kötüydü ki, bu araçlar tersine çevrildiğinde dahi daha iyi sonuçlar alıyorlardı.

İşte Chrsyler Airflow modeli, bu yeni bulgulara göre tasarlanmış, dönemin görsel anlayışının ötesinde bir otomobildi. Ancak plansız ve aceleci biçimde üretime geçmesi sonucu ortaya çıkan mekanik sorunlar, otomobilin tüketiciler tarafından benimsenmesini engelledi. Bunda, alışılmadık tasarım anlayışının dönemin tüketici beklentileri ile uyuşmaması da önemli bir etkendi. Sonuçta, Chrsyler Airflow, sadece 3 yıl boyunca ve az sayıda üretilebildi ve 1937 yılında üretimden kaldırıldı. Bu başarısızlık Chrsyler firmasının uzun yıllar boyunca daha konvansiyonel bir tasarım anlayışını benimsemesine yol açtı ve firma satış rakamları açısından başarılı olsa da, tekrar yenilikçi tasarıma yöneleceği 1950'lere dek, en büyük iki rakibi olan Ford ve GM'nin gölgesinde kaldı.

Resimlerde görülen siyah araç, Signature Models firmasının üretimi, tuhaf şekilde 1/32 ölçekli 1934 model Chrsyler Airflow. Motor kaputu, kapıları ve bagajı açılabilir olan modelin, ön tekerleri de sağa sola dönebiliyor. İkinci model ise, Matchbox'ın "Collectibles" serisinden yaklaşık 1/43 ölçekli, ticari araç uygulaması olarak üretilmiş olan 1937 model Dodge Airflow. Bu modelin yalnızca arka kapakları açılıyor, ancak kauçuk tekerleri, şeker gibi kırmızı rengi ve "Campbell's Soups" reklam uygulaması ile inanılmaz çekici bir model...



9 Temmuz 2010 Cuma

GO TRABBİ GO!



Doğu Alman Trabant otomobillerinin öyküsü nesnelerle kurulan ilişkinin zaman içinde geçirdiği değişimlere çarpıcı bir örnektir. Ina Merkel'in belirttiği gibi, “alay konusu olmuş, zayıf, kolaylıkla çöpe atılmış bir tüketim kültürünün sembolleri, bugün mutlu bir anımsayışın başlangıç noktası haline gelmiştir.” Gerçekten de, 1990'da Berlin duvarının yıkılmasını takip eden “yeniden birleşme” günlerinde, Batı Alman yaşam standardı ve mallarıyla karşılaşan doğuluların bir tür eziklik duygusuyla çöpe gönderdikleri ya da elden çıkardıkları ilk eşyalardan biri, yol kenarlarına terk edilen Trabant otomobilleri idi. Öte yandan, birleşmenin üzerinden henüz 10 yıl bile geçmemişken, 1990'ların ikinci yarısında, Trabant otomobilleri yeni bir kullanıcı grubu için kült statüsü kazanarak kıymetlendi. Özellikle genç kesim, bu otomobilleri özlemini duydukları tüketim karşıtlığı ve toplumsal dayanışma ideallerini yansıttığı gerekçesiyle içtenlikle sahiplendi.


1954 yılında Doğu Alman bakanlar kurulunun geliştirilmesine karar verdiği otomobilin sahip olması istenen özellikler şunlardı: 600 kg'dan daha ağır olmayan; ortalama yakıt tüketimi 5,5lt/100 km olan; yıllık 12.000 adet üretilebilecek, 4000 mark'lık fiyatı olacak, 4 kişilik küçük bir araba...


İlk kez 1957 yılında üretimine başlanan bu küçük, hafif ve ucuz “halk arabaları”, Trabant (uydu!) adını taşıyordu. Temel tasarımı uzun yıllar boyunca değişmeyen bu araç, sağlam, bakımı kolay, tamiri basit bir otomobil olarak Doğu Alman gündelik yaşamının bir parçası oldu. Bununla birlikte, bir Trabant otomobiline sahip olabilmek için ortalama 12 yıl sıra beklenmesi gerekliydi.

Delft (Hollanda) sokaklarında ilk jenerasyon P50 model (1959) bir Trabant


Ham madde sıkıntısı nedeniyle, aracın gövdesi “duroplast” adlı, pamuk veya yün fiberleriyle güçlendirilmiş plastik bir malzemeden üretilmişti. Gerek üretildiği malzeme, gerek görünümü, gerekse iptidai teknolojisi nedeniyle, benzeri ülkemizde Anadol otomobileri için de üretilmiş olan pek çok alay ve küçümsemeye maruz kaldı. Gövdesinin malzemesi medeniyle ona “yürüyen karton” adı takıldı, çamaşır makinası üretilirken yanlışlıkla ortaya çıktığı söylenerek alaya alındı. Öte yandan insanlar onu sevdi de... “Sevecek başka birşey yoktu ki!”. Güçsüz ve gürültülü motoru, yavaşlığı ve rahatsız iç mekanı nedeniyle, onun hakkında sevgi dolu, ironik yakıştırmalar da yapıldı: şapka kutusu, utanç kutusu gibi, iki buji üzerine bir çatı gibi...


Duvar yıkıldığında, sınırı Trabant'ları ile geçen Doğu Almanlar, Batılıların alaycı bakışları ile karşılaştı. Batılılar bu arabalara güldüler ve kokusu nedeniyle ondan rahatsız oldular. Batılı “kardeşlerin” gözünde Trabant otomobilleri Doğudaki yoksul kardeşlerin düşük yaşam standardını, yoksulluğunu, çökmüş bir sistemin başarısızlığını simgelemekteydi. Kullanım değerini, toplumsal statü ve farklılaşma arayışının önüne koyan sade, hatta çirkin tasarımı ile Trabant, kısa bir sürede edindiği olumsuz çağrışımlar nedeniyle, ona sahip olan birey için toplum içinde damgalanma sebebi haline geldi. “Ne? Bu araba için mi yıllarca sıra beklediniz?” Böyle bir değer ikliminde, Trabant otomobilleri sahipleri tarafından terkedildi ya da çok ucuza elden çıkarıldı. Çoğu kişinin tek hedefi vardı: bu arabayı bir an önce elden çıkarmak ve bir daha binmek zorunda kalmamak... Bu hızlı değer yitimi sayesinde Trabant'lar birkaç sene içinde caddelerden tamamen kayboldu.



Ancak birleşmeyi takip eden yıllarda, statü farklılığı yerine eşitlik ilkesini ön plana alarak üretilmiş Doğu Alman malları, demode görünümlerine ve tatsız tasarım anlayışlarına rağmen – belki de bunlar sebebiyle – adına Ostalgie denen, eski Doğu bloku ülkelerinin yaşam tarzına duyulan bir nostalji duygusunun parçası haline gelerek Batının gündelik yaşamında ve tüketim kültüründe kendilerine yeni bir yer buldular.

“Birleşmeden yalnızca üç yıl sonra Tegel (Berlin) hava alanında İngilizce “Rent a Trabant!” sloganı yazılı dev bir reklam panosu bulunmaktaydı. Bu pano yorumlama konusunda yaşanan bir değişimi işaret etmekteydi. Şirket, “yitirilmiş bir duygu”yu pazarlamaktaydı. Az bulunur olması Trabant'ı, herkes için olmasa da, yeniden arzulanır kılmıştı. İngilizce slogan yalnızca komik değildi; aynı zamanda bu arabayı hiçbir zaman kullanmak zorunda kalmamış yabancılardan, Batı Almanlardan ve gençlerden oluşan bir hedef kitleye sesleniyordu. Seçkinlik, aracın nadir bulunmasından kaynaklanıyordu. Bugünlerde Markische Schweiz boyunca Trabant safarileri ve Trabant'la Mecklenburg boyunca Ostalgia turları düzenlenmekte. Caddelerde bir Trabant ile gezmek bir veteran otomobil şovu kadar heyecanlı bir olay.” (Merkel 253)


Üzerine yüklenmiş olan olumsuz anlamlara rağmen, on yıllar boyunca sahip olduğu ikonik değer nedeniyle, Trabant otomobillerinin minyatür modellerinin üretilmiş olması gerekirdi. Ancak zamanında Bulgaristan gibi bir Doğu Bloku ülkesinde bile üretim bandı kurmuş olan Lesney firmasının Trabant için bir Matchbox modeli üretmemiş olması acıdır. Başka firmalar tarafından üretilmiş olan Trabant modellerinin çoğu da, Ostalgie rüzgarını arkasına alarak piyasaya sürülmüş modellerdir. Markası Matchbox olmasa da minyatür otomobil modellerinin çoğu kibrit kutularına sığabildiği için, blogun temasını genişletip bu modellere de yer vermek istiyorum.

Alman Sternquell bira firması için üretilmiş DDR serisinden 1/64 ölçekli çadırlı Trabant (üstte)


Alman Herpa firması üretimi 1/87 ölçekli, plastikten yapılmış bir Trabant 601s modeli (üstte)

Vitesse firmasının ürettiği Portekiz malı, 1/43 ölçekli bir Trabant 601 modeli (üstte)



Kaynaklar:

Merkel, Ina. "From Stigma to Cult: Changing Meanings in East German Consumer Culture." in The Making of the Consumer: Knowledge, Power and Identity in the Modern World. Ed. Frank Trentmann. Berg Publishers, 2006.

Hedler, Ernst and Ralf Ulrich. DDR Design: East German Design 1949-1989. Taschen, 2004.


11 Aralık 2009 Cuma

'Multum in Parvo' *

Multum in Parvo: much in little....

Yani ufak bir şeyin bize sunduğu çokluk, doluluk hissi. Minyatür dünyaya bu kadar ilgi göstermemizin, orada "koca" bir dünyanın var olduğunu düşünmemizin sebebi bu hissiyat değil midir?

30 Kasım 2009 Pazartesi

Bedford CA Van, ya da Çirkin Ördek Yavrusu


Kamyon ve inşaat araçları kadar, ticari araçlar da Lesney firmasının portföyünde önemli yere sahipti. Bunlar arasında dönemin İngiliz van'ları özellikle göze çarpar. Bu, çeşit çeşit ve birbirinden ilginç görünümlü van'ların üretim ajandasına girmelerinin bir sebebi de Jack Odell'in bilhassa üzerinde durduğu promosyonel grafik uygulamalarına imkan veren düz ve geniş satıhlara sahip olmalarıydı.

İşte özelde Matchbox, genelde ise diğer İngiliz die-cast oyuncak markaları (Corgi Toys, Lledo) tarafından en çok işlenen modellerden biri Bedford CA Van'dır. Gerçeği 1952-1969 yılları arasında üretilmiş olan bu araç, kendi döneminde, 1970'lerde Ford Transit'in sahip olduğu popülariteyle kıyaslanabilecek bir yaygınlık düzeyine erişmişti. 1958 yılına kadar ön camı çift parçalı olarak üretilen CA, daha sonra yekpare bir ön camla donatılmış, bazı detayları güncellenmiştir. Resimdeki Matchbox ve Lledo modellerinde, erken dönem, çift ön camlı CA'ları görüyorsunuz.

İngiltere'de lakabı "pug-nose" (buldog burun) olan bu çirkin, ama bir o kadar da sevimli araç, bana daha ziyade kaz veya ördekleri hatırlatır. 1970'lerde küçük bir çocukken o yıllar için bile bana eski model gibi gelen birkaç tane CA Van gördüğümü anımsıyorum.

Aşağıdaki resimde gördüğünüz modeller (soldan sağa):
- Matchbox RW 25(a): Dunlop Van (1956)
- Lledo Days Gone, Bedford CA Van (2000'ler)
- Matchbox RW 42(a): Bedford Evening News Van (1957)


Ayrıca, ne yazık ki henüz edinemediğim 29(a) Bedford Milk Delivery Van (1956) da Matchbox'ın ürettiği modeller arasındadır (belki Sanco kendisinde bulunan bu modelin resmini koyar!). Bu modelin, gerçek aracın kataloğundan taradığım resmini koymakla yetiniyorum şimdilik... Görüldüğü gibi, farklı uygulamalara yatkınlığı ile çok amaçlı ticari taşıt tanımının hakkını veren bir araçtır Bedford CA Van.